J:KRISHNAMURTI Acı ÇEKMEK ÜZERİNE


SORU: Acının ve acı çekmenin manası nedir?

     KRISHNAMURTI: Acı çektiğiniz zaman, acınız olduğu za­man, bunun manası nedir? Fiziksel acının ayrı bir manası vardır ama biz büyük ihtimalle psikolojik acıyı ve ıstırap çek­meyi kastediyoruz ki bunun farklı düzeylerde çok ayrı bir manası vardır. Acı çekmenin manası nedir? Acı çekmenin manasım neden öğrenmek istiyorsunuz? Manası olmadığın­dan değil - onu öğreneceğiz. Ama bunu neden öğrenmek is­tiyorsunuz? Neden niçin acı çektiğinizi öğrenmek istiyorsu­nuz? Kendinize bu soruyu sorduğunuzda, "Neden acı çeki­yorum?" diye sorduğunuzda, acı çekmenin nedenini aradığı­nızda, acı çekmekten kaçmış olmuyor musunuz? Acı çekme­nin manasını aradığım zaman ondan kaçınmış, sakınmış, on­dan kaçmış olmuyor muyum? Gerçek şu, ben acı çekiyorum; ama zihni bunun üzerinde işlemeye ittiğim ve "Peki neden?" dediğim an zaten çekilen acının keskinliğini hafifletmiş olu­yorum. Bir başka deyişle, acının hafiflemesini, yatışmasını, bir tarafa konmasını, örtbas edilmesini istiyoruz. Eğer ondan kaçma arzusundan kurtulursam, acı çekmenin ne içerdiğini anlamaya başlarım.

Acı çekmek nedir? Bir rahatsızlıktır, değil mi? Farklı sevi­yelerde bir rahatsızlık - fiziksel seviyede ve bilinçaltının fark­lı seviyelerinde.
Hoşlanmadığım şiddetli bir rahatsızlık biçi­midir. Oğlum öldü. Bütün umutlarımı onun üzerine kurdum - ya da kızımın, kocamın vb. Onu, olmasını istediğim her peyden yapılmış bir mabede koydum ve onu arkadaşım ola­rak yanımda tuttum - bilirsiniz, bu tür şeyler işte. Birden o yok oldu. Dolayısıyla ortada bir rahatsızlık var, değil mi? Bu rahatsızlığa ben acı çekmek diyorum.

Eğer o acıdan hoşlanmazsam, "Neden acı çekiyorum?" de­rim, "Onu çok seviyordum", "O şöyleydi", "Şuna sahiptim." Kelimelerle, yaftalarla, inançlarla kaçmaya çalışırım, çoğumu­zun yaptığı gibi. Bunlar uyuşturucu işlevi görür. Bunu yap­mazsam ne olur? Sadece acı çektiğimin bilincinde olurum. Onu kınamam, onu haklı çıkarmam - sadece acı çekerim. O zaman onun hareketlerini takip edebilirim, değil mi? O za­man ne anlama geldiğini takip edebilirim - burada "takip et­mek" ten kasıt bir şeyi anlamaya çalışmak.

Anlamı nedir? Acıyı çeken nedir? Neden acı var? Acının nedeni ne değil? Gerçekte olan biten ne? Bilmem aradaki far­kı anladınız mı? O zaman sadece acı çekmenin bilincinde olu­rum, benden ayrı bir şey olarak değil, acıyı izleyen bir göz­lemci olarak değil - o benim bir parçamdır, yani ben bütün olarak acı çekerim. O zaman hareketlerini takip edebilir, ne­reye gittiğini görebilirim. Bunu yaparsam o kendini açığa çı­karır, değil mi? O zaman "ben"i öne çıkarmış olduğumu gö­rürüm - sevdiğim kişiyi değil. O kişi sadece beni sefaletim­den, yalnızlığımdan, talihsizliğimden korumaya yaradı.

Ben bir şey olmadığım için, onun olacağını umdum. O olasılık ar­tık yok; arkada bırakılmış, kaybolmuş durumdayım, yalnı­zım. Onsuz ben bir hiçim. Onun için ağlıyorum. Sorun onun gitmiş olması değil, benim arkada kalmış olmam. Yalnızım. Bu noktaya gelmek çok zor, değil mi? Sadece "Yalnızım, bu yalnızlıktan nasıl kurtulacağım?" demeyip -ki bu, kaçmanın başka bir yoludur- bunun gerçekten farkına varmak, bunun bilincinde olmak, bununla kalmak, hareketini izlemek zor­dur. Bunu sadece bir örnek olarak alıyorum. Zamanla, açıl­masına, kendini göstermesine izin verirsem kaybolduğum için acı çektiğimi görürüm; bakmayı istemediğim bir şeye dikkatimi vermem istendiği, görmeye ve anlamaya isteksiz olduğum bir şey bana zorla kabul ettirilmeye çalışıldığı için. Kaçmama yardımcı olacak, her biri bana bir çıkış yolu sunan sayısız insan var -inançları, dogmaları, umutlan ve hayalle­riyle binlerce dindar denilen insan var; "bu karma, bu Tanrı­nın isteği vb." Ama onunla kalabilirsem ve onu kendimden uzaklaştırmazsam, onu sınırlamaya veya inkâr etmeye çalış­mazsam, ne olur? Acının hareketini bu şekilde takip ederken zihnim ne haldedir?

Acı çekme sadece bir kelime midir yoksa bir gerçek midir? Kelime değil de gerçekse, o zaman artık kelimenin bir anlamı yoktur, dolayısıyla sadece derin bir acı hissi vardır. Neye da­ir? Bir imgeye, bir tecrübeye, sahip olduğunuz veya olmadı­ğınız bir şeye dair. Eğer bir şeye sahipseniz buna zevk dersi­niz; değilseniz acı. Öyleyse acı veya hüzün bir şeyle ilişkili­dir. O bir şey sadece sözlü bir ifade midir yoksa gerçek midir? Hüzün işte o zaman vardır; bir şeyle ilişkili olarak vardır. Kendi başına varolamaz - tıpkı korkunun tek başına değil, ancak bir şeyle, bir kişiyle, bir olayla, bir duyguyla ilişkili ola­rak varolabilmesi gibi. Şimdi, acının tamamen bilincindesi­niz. O acı sizden ayrı bir şey mi, siz de dolayısıyla sadece acı­yı algılayan gözlemci misiniz, yoksa o acı siz misiniz?

Acı çeken bir gözlemci olmadığında, acı sizden ayrı bir şey midir? Siz acının kendisi olursunuz, değil mi? Acıdan ay­rı değilsinizdir - acının ta kendisisinizdir. Ne olur? Yaftalama yoktur, ona bir ad verip o sayede bir kenara itmek yoktur - siz sadece o acı, o duygu, o azap hissi olursunuz. Siz böyle olunca, ne olur? Ona ad vermediğinizde, onunla ilişkili bir korku olmadığında, merkez onunla bağlantılı mıdır? Merkez onunla bağlantılıysa, o zaman ondan korkar. O zaman hare­kete geçmek ve bu konuda bir şeyler yapmak gerekir. Ama merkez onun kendisiyse, o zaman ne yapacaksınız? Yapıla­cak bir şey yoktur, değil mi? Siz o hissin kendisiyseniz ve onu kabullenmiyor, onu yaftalamıyor, onu bir kenara itmiyorsa­nız - siz o şeyin ta kendisiyseniz, ne olur? O zaman acı çekti­ğinizi söyler misiniz? Köklü bir dönüşüm gerçekleşmiştir kuşkusuz.

O zaman "Ben acı çekiyorum" yoktur çünkü acı çekecek bir merkez yoktur ve merkez, biz onun ne olduğunu hiç incelemediğimiz için acı çeker. Biz sadece kelimeden keli­meye, tepkiden tepkiye yaşıyoruz. Hiç, "Bu acı çeken şey neymiş göreyim" demiyoruz. Zorlamayla, disiplinle göre­mezsiniz. İlgiyle, kendiliğinden gelişen bir anlayışla bakmalı­sınız. O zaman ıstırap, acı dediğimiz şeyin, kaçındığımız şe­yin ve disiplinin ortadan kaybolduğunu göreceksiniz.

O şey­le aramda o dışımdaymış gibi bir ilişki olmadığı sürece prob­lem de yoktur; onunla benim dışımda bir ilişki kurduğum an, problem varolur. Acıyı dışımda bir şeymiş gibi gördüğüm sürece -kardeşimi kaybettiğim için acı çekiyorum, param ol­madığı için acı çekiyorum, şu veya bu yüzden acı çekiyorum- onunla bir ilişki kurarım ve o ilişki hayalidir. Ama eğer ben o şeyin kendisiysem, bu gerçeği görürsem, o zaman bütün me­sele değişir, her şeyin anlamı farklı olur. O zaman tam bir dikkat, tümleşik bir dikkat vardır ve bütünüyle bakılan şey anlaşılır ve yok olur; onun için korku da yoktur, dolayısıyla 'hüzün' diye bir kelime de yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder