J.KRISHNAMURTI İLİŞKİ ÜZERİNE


        SORU: Sık sık ilişkiden bahsettiniz. Sizin için ilişkinin anlamı nedir?
        KRISHNAMURTI: Öncelikle tecrit olmak diye bir şey yoktur Varolmak bir şeyle ilişkili olmaktır ve ilişkisiz varoluş yoktur. İlişki'yle neyi kastediyoruz? İki insan arasında, sizinle benim aramda iç içe geçmiş bir meydan okuma ve karşılık vermedir; sizin ileri sürdüğünüz ve benim kabul ettiğim veya karşılık verdiğim bir meydan okuma; ve bir de benim ileri sürdüğüm meydan okuma. İki insanın ilişkisi toplumu yaratır; toplum sizden ve benden bağımsız bir şey değildir, kitle kendi başına ayrı bir varlık değildir, siz ve ben birbirimizle olan ilişkimizle kitleyi, grubu, toplumu yaratır.
        İlişki iki insan arasındaki karşılıklı bağlantının bilincidir.Bir ilişki genelde ne üzerine kuruludur? Birbirine bağımlı olma dediğimiz şeye, karşılıklı yardıma dayalı değil midir? En azından biz onun karşılıklı yardım, karşılıklı destek olduğunu söyleriz ama gerçekte, kelimeler haricinde, birbirimizin önüne çektiğimiz duygusal set haricinde neye dayalıdır? Karşılıklı memnuniyete dayalıdır değil mi? Ben sizi memnun etmezsem benden kurtulursunuz; sizi memnun edersem beni eşiniz, komşunuz ya da arkadaşınız olarak kabul edersiniz. Gerçek bu.

        Aile dediğiniz nedir? Açıkça bir samimiyet, bir paylaş¬ma ilişkisidir. Ailenizde, eşinizle olan ilişkinizde paylaşım var mı? İlişkiden kastımız budur herhalde, değil mi? İlişki korku olmaksızın paylaşım, birbirini anlama, doğrudan iletişim kurma özgürlüğü demektir. İlişkinin anlamı budur bir başkasıyla paylaşım içinde olmak. Öyle misiniz? Karınızla paylaşım içinde misiniz? Belki fiziksel olarak öylenizdir ama o ilişki değildir. Siz ve eşiniz bir tecrit duvarlarının farklı taraflarında yaşıyorsunuz, değil mi? Sizin de kendi arayışlarınız, hırslarınız var, onun da. Duvarın ardında yaşıyorsunuz ve arada sırada üstünden bakıyorsunuz buna da ilişki diyorsunuz. Bu bir gerçek, değil mi? Bunu genişletebilir, yumuşatabilir, bunu anlatmak için yeni kelimeler bulabilirsiniz ama gerçek budur - sizin ve öteki birlikte tecrit edilmiş halde yaşarsınız ve bu tecrit halindeki hayata ilişki dersiniz.

        İki insan arasında gerçek bir ilişki varsa -ki bu aralarında paylaşım olduğu anlamına gelir- o zaman bunun olası çıkarımları çok önemlidir. O zaman tecrit yoktur; sevgi vardır sorumluluk veya görev yoktur. Görev ve sorumluluktan bahsedenler kendi duvarları ardında tecrit olan insanlardır Seven bir insan sorumluluktan bahsetmez - sever. Onun için de bir başkasıyla sevincini, hüznünü, parasını paylaşır. Sizin aileleriniz böyle mi? Eşinizle, çocuklarınızla doğrudan bir paylaşım var mı? Olmadığı ortada. Dolayısıyla aile sadece adınızı veya geleneklerinizi sürdürecek, size cinsel veya psikolojik açıdan istediğinizi verecek bir bahanedir, o yüzden aile kendini devam ettirmenin, adınızı devam ettirmenin bir aracı haline gelir. Bu bir çeşit ölümsüzlük, kalıcılıktır. Aile ayrıca bir tatmin aracı olarak da kullanılır. İş dünyasında, dışarıdaki siyasi veya sosyal dünyada acımasızca diğerlerini sömürürüm, evde nazik ve cömert olmaya çalışırım. Ne saçma! Ya da dünya bana fazla gelir, huzur isterim ve eve giderim. Dış dünyada acı çekerim ve eve gidip teselli bulmaya çalışırım. Dolayısıyla ilişkiyi bir tatmin aracı olarak kullanı¬rım, bu da ilişkimin beni rahatsız etmesini istemediğim anlamına gelir.

        İlişki karşılıklı tatminin, karşılıklı memnuniyetin olduğu yerde aranır; o tatmini bulamadığınız zaman ilişkiyi değiştirirsiniz; ya boşanırsınız ya da bir arada kalır ama tatmini başka yerde ararsınız ya da aradığınızı bulana kadar -ki o tatmin, memnuniyet ve kendini koruma ve rahatlık hissidir- bir ilişkiden diğerine atlarsınız. Sonuçta dünyadaki ilişkimiz bulur ve gerçekte de bu böyledir. İlişki güvencenin olabileceği, sizin bir birey olarak bir emniyet, memnuniyet ve cehalet hali içinde yaşayabileceğiniz yerde aranır - bunların da hepsi daima çatışma yaratır, öyle değil mi? Siz beni tatmin etmiyorsaınız ve ben tatmin arıyorsam, doğal olarak çatışma olacaktır çünkü ikimiz de birbirimizde güveni arıyoruz; o güven şüpheye düşünce kıskançlaşır, şiddete yönelir, sahiplenici olurunuz vs. Öyleyse ilişki kaçınılmaz olarak sahiplenmeye, kınamaya, aşırı girişken güven, rahatlık ve memnuniyet taleplerine sebep olur ve bunda doğal olarak sevgi yoktur.

        Sevgiden, sorumluluktan ve görevden bahsederiz ama aslında sevgi yoktur; ilişki memnuniyet üzerine kuruludur, bunun etkisini de günümüz medeniyetinde görüyoruz. Eşlerimize, çocuklarımıza, komşularımıza ve arkadaşlarımıza karşı davranış biçimimiz ilişkimizde aslında hiç sevgi olmadığının bir göstergesi. İlişkiler sadece karşılıklı bir memnuniyet arayışından ibaret. Bu böyle olduğuna göre, o zaman ilişkinin amacı ne? Nihai manası ne? Eğer kendinizi başkalarıyla ilişki içindeyken gözlemlerseniz, ilişkinin bir kendini açığa vurma süreci olduğunu görmez misiniz? İlişki içinde kendi tepkimin farkında olacak kadar bilinçli ve uyanıksam, sizinle olan temasım kendi varoluş halimi açığa vurmaz mı? İlişki aslında bir kendini açığa vurma sürecidir -ki o da bir kendini bilme sürecidir- o açığa vurma da birçok nahoş şey, huzursuz edici, rahatsız edici düşünceler ve eylemler içerir. Keşfettiğim şeyden hoşlanmadığımdan, hoş olmayan bir ilişkiden hoş bir ilişkiye kaçarım. Bu yüzden sadece karşılıklı tatmin aradığı¬mız sürece ilişkinin pek bir manası yoktur ama kendini açığa vurma ve kendini bilme yoluna dönüştüğünde olağanır in önem kazanır.

        Sevgide ilişki diye bir şey yoktur, değil mi? Ancak birşeyi sevip sevginize karşılık beklediğiniz zaman bir ilişki söz konusu olur. Sevdiğiniz, yani kendinizi bir şeye tamamen bütünüyle teslim ettiğiniz zaman, ortada ilişki yoktur.

        Seviyorsanız eğer, böyle bir sevgi varsa, bu çok muhleşem bir şeydir. Böyle bir sevgide sürtüşme, biriyle diğeri yoktur, tam bir birlik vardır. O bir bütünleşme hali, tek ve bütün bir varlıktır. Tam bir sevgi, tam bir paylaşım oldu ğunda böyle anlar, böyle nadir, mutlu, sevinç dolu anlar vardır. Genelde olan şudur: önemli olan sevgi değildir, diğer kişi, sevginin hedefi önem kazanır; sevginin kendisi değil sevginin verildiği kişi önemli olur. O zaman sevginin yöneldiği şey, çeşitli nedenlerle, bu biyolojik veya sözel olabilir, ya da bir memnuniyet, rahatlık vs. isteğinden dolayı önem kazanır ve sevgi geri çekilir. O zaman sahiplenme, kıskançlık ve talepler çatışmaya yol açar ve sevgi gittikçe geri çekilir; ne kadar geri çekilirse, ilişki önemini, değerini ve anlamını o derece yitirir. Bunun için sevgi anlaması en zor olan şeylerden biridir. Sevgi zihinsel bir ısrar sayesinde gelmez; çeşitli yöntemler, yollar ve disiplinler aracılığıyla üretilemez. O, benliğin eylemlerinin sona erdiği bir varoluş halidir; ama sadece onları baskılarsanız, onlara sırtınızı dö¬ner veya onları terbiye ederseniz o eylemler sona ermez. Benliğin bilincin bütün farklı katmanlarındaki hareketlerini anlamanız gerekir. Gerçekten sevdiğimiz anlar, düşünce ve amacın olmadığı anlar vardır ama o anlar çok nadirdir. Nadir oldukları için hafızamızda onlara tutunur ve böylelikle yaşayan gerçeklikle günlük yaşantımızın eylemleri arasında bir bariyer yaratırız.

        İlişkiyi anlamak için öncelikle varolanı, çeşitli ince biçim- leriyle hayatlarımızda gerçekte nelerin olup bittiğini ve ayrıca ilişkinin aslında ne anlama geldiğini anlamak çok önemlidir. İlişki kendini açığa vurmadır; kendimizi kendimize açığa vurmak istemediğimiz için rahatlığa sığınıp saklanırız, o zaman da ilişki o olağanüstü derinliğini, manasını ve güzelliğini yitirir. Ancak sevgi olduğu zaman gerçek bir ilişki olabilir ama sevgi memnuniyet arayışı değildir. Sevgi ancak kendini unutma olduğu zaman, tam bir paylaşım olduğu zaman varılır. Bir ya da iki kişi arasında değil, en yüceyle paylaşım olduğunda. Bu da sadece benlik unutulduğu zaman gerçekleşebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder